Küreselleşme ve Müzikteki Beğeni Hiyerarşilerinin Silinişi

 

ALİ ERGUR

Müzik Kutusu

 

Küreselleşme süreci, özellikle son otuz yılda bildiğimiz dünyanın yapılarını ve kategorilerini yerle bir etmiş görünüyor. Toplumsal bağı zayıflatan, ben-merkezli, öznel bir bakış açısının, ölümcül rekabet koşulları (‘performans saplantısı’) içinde yeniden biçimlenmesi, temel aidiyet zeminlerini de alt-üst etti. Üstelik bu toplumsal belirsizlik haline, dünya ölçeğinde bir standartlaştırıcı sermaye kuşatması eşlik etmekteydi. Bununla birlikte, küreselleşme, insanı benzerine yabancılaştıran bütün gayri-insanileştirici politikalarının yanı sıra, sayısız kültür karşılaşmasını da mümkün kılmıştır.

Kapitalizm, her zaman olduğu gibi, kendi çelişkilerinin çatlaklarından, karşıtı güçleri de üretmektedir. Liberal pazarın küresel ölçekte verimli bir şekilde çalışabilmesi için gerekli olan en temel unsur, sürekli ve yüksek derecede bir akışkanlıktır. Malların, sermayenin ve daha az oranda da olsa emeğin sürekli akışkan bir zeminde yerkürede hareket halinde olması, sanal değer değişimleri üzerine kurulu bir finans kapitalizminin vazgeçilmez önkoşuludur. Ancak, başta İnternet olmak üzere, bu enformasyon akış kanallarından sadece sermayenin bağılları geçmez; yerel bağlamından dışarı çıkamamış kültür unsurları (örneğin Anadolu’nun bir dağ köyünde yerel bir âşığın sazından yayılan ezgi) küresel akışkanlığın parçası haline gelerek, bir kültür karşılaşmaları sürecinin parçası haline gelebilmektedir (aynı âşığın söylediği türkünün Youtube’da erişilebilir olması). Bunun sonucunda iki yönlü bir kültür süreci yaşanmaktadır:

(1) Ulus-devlet sınırlarının gevşemesiyle yerellikleri içinde kalmış kültür ifadelerinin açığa çıkması ve bir ‘otantiklik’ söylemiyle kuşatılan bu yerel unsurların, küresel enformasyon ağlarının sarıcı etkisiyle birlikte, yeni bileşimlerin parçası olmak üzere dolaşıma girmesi.

(2) Mevcut kültür hiyerarşilerinin, bu kodların akışkanlığı içinde artık geçersizleşmeleri. Böylece küresel sermayenin standartlaştırıcı kültür unsurlarıyla (yiyecek-içecek mağaza zincirleri, popüler müzik piyasası, sosyal medya, vb.) yerel kültür ifadeleri, kendilerinden farklı hale gelerek yeni bileşimler oluşturabilmektedirler.

Diğer yandan, özellikle on dokuzuncu yüzyıl kültür piyasasının ve burjuva estetiğinin biçimlendirdiği değerler skalası anlamını yitirmektedir. Kimilerinin ısrarla hâlâ var olduğunu sanmaya devam ettiği bir üst-kültür/alt-kültür ya da seçkin sanatlar/popüler sanatlar ayrımı, bu bağlamda hızla silinmeye yüz tutmuştur. Oysa birçok tartışma mecraında hâlâ böyle bir ayrıma dayalı çözümlemeler ve polemikler sürdürüldüğünü görüyoruz. Konuya duygularla ve tepkilerle değil, sosyal bilimlerin merceğiyle baktığımızda, zannettiğimiz kadar kesin kültür hiyerarşilerinin mevcut olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Zira hiçbir kültür alanı, hiçbir sanat ifadesi küresel popülerleşmenin kesip giden etkisinden kaçamamaktadır.

Yakın zamanlara kadar atıfta bulunmakta beis görmediğimiz beğeni hiyerarşilerinin, bugün bütün dünyada epeyce iç içe geçmiş kategoriler halinde olduğunun altını çizmeliyiz. Birçoğumuz hâlâ alışkanlıkla, örneğin opera sanatının bir ‘seçkin sanat’, halk müziğinin ise daha az gelişmiş bir kültür ifadesi olduğu kanısını taşımaktayız. Bir zamanlar TRT kategorileriyle sınıflandırılmaya çalışılmış (“Türkçe sözlü hafif müzik, hafif Batı müziği, Türk halk müziği, Türk sanat müziği”, vb.) müzik dünyasının, küresel akışkanlık koşullarında birbirini etkileyen, yapısal ve anlamsal olarak eklemlenen müzik türlerinden oluşmakta olduğu artık daha açıkça görülebilmektedir.

En popüler mecralardan (basın, çeşitli tartışma düzlemleri, güncel politikanın dili, vb.) en akademik olanlara kadar (konservatuarlar, müzik eğitim kurumları, araştırma enstitüleri, vb.) bir hiyerarşiyi ayakta tutan ideolojik temeller yıkılmaktadır. Bugün birçok müzik eğitim kurumu ve programında farklı müzik geleneklerine açık, çoğulcu bir anlayış yerleşmeye başlamıştır. Müziğin icrası ve alımlanışında da benzer bir çoğulculuk gözlemlenmektedir. Hâlâ içinde konumlandığı müzik geleneğini diğerlerinden daha üstün gören yaklaşımları yeniden üretmekte ısrar eden seçkinci bakış açıları, çağın getirdiği kültür karışımı olgusunu yeterince kapsamlı ve derinlikli kavrayamamaktadırlar. Oysa günümüzün karmaşık ve bütünleşik kültür ırmağından nice farklı bileşimde su akıyor!

Müzik türlerinin bir beğeniler hiyerarşisi içinde dizilişi, burjuva ideolojisinin doruğuna çıktığı on dokuzuncu yüzyılın günümüze mirasıdır. Oysa sanayi toplumunu oluşturan ekonomik ve tarihsel koşulların neredeyse tamamı ortadan kalkmıştır. Onun yerine, hizmetler sektörünün ağırlıkta olduğu, varsayımsal değerlerin sanal yer değiştirmeleri üzerine kurulu bir finans kapitalizmi yerleşmiştir. Küreselleşme, işte bu sanayi-sonrası toplumun doğal bir sonucudur.

Burjuva ideolojisi, toplumu seçkinler ve halk olarak kültür tabanında rahatlıkla ayırabiliyordu. Zira o günün dünyasında sermaye ve emek sahipleri, liberal bir anlayış içinde risk alıp yatırım yapanlar ve yapamayanlar olarak bölünebiliyordu. Yoksullar ancak tembel oldukları ya da yeterince çalışkan olmadıkları için zengin olamıyorlardı. Böyle bir anlayış, sermaye sahibinin geliri olan kârı, onun çektiği meşakkatlerin semeresi olarak kabul ettiği için, kültür alanındaki üstünlük iddiası doğallaşmaktaydı. Marx ise aynı toplumsal-ekonomik bağlamı bir üretim araçları sahipliği meselesi olarak değerlendirdiğinden, kapitalistin kârını, işçinin emeğinden eksilen bir olgu olarak değerlendiriyordu. Sonuçta her iki bakış açısı, zıt çözümlemeler yapsalar da, toplum hiyerarşisinin çok açık bir şekilde ikili bir yapı arz ettiği bir tarihsel düzlemde konumlanmaktaydılar. Böyle bir dünyada, ister olumlayarak ister eleştirerek olsun, kültür beğenileri, doğal olarak bireyin toplumsal konumunu göstermekteydiler. Oysa günümüzün küresel akışkanlığı içinde böyle bir kutuplaştırmanın ne meşruiyeti ne gerçekliği vardır. Artık kültür beğenileri hem tek bir konumu işaret etmiyorlar, hem sürekli yapılıp bozulabiliyorlar. Her birimiz farklı müzik türlerinden istediğimiz oran, biçim, niyet ve işlevsellikte kişisel beğeni bileşimleri kurabiliyoruz; üstelik bunları sürekli değiştirebiliyoruz. Kuşkusuz teknolojinin bu kültür yap-bozunda temel bir rolü vardır. O nedenle, artık belli bir sınıf konumunu işaret eden belli ve sabit kültür beğenileri yoktur; onların yerine, sürekli farklı tür, üslûp ve geleneklerden beslenen müziklerin yine bireysel kimlik stratejilerine uygun olarak edinimleri vardır. Bu anlamda bir beğeniler konumundan ziyade, bireysel ve kolektif beğeni matrislerinden söz edilebilir. Ancak bunlar da sürekli olarak kendilerinden farklı hale gelmektedirler.

Akışkan dünyanın sesi, akışkan bir beğeni düzlemiyle ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan, bildiğimiz ve sınıf göstergesi olma özelliklerine inanmaya devam etmek istediğimiz müzik gelenekleri de birbirleriyle bütünleşerek yeni bileşimler yaratmaktadırlar. Bu bağlamda, klasik müzik, halk müziği, sanat müziği gibi ayrımlar belli bir popülerleşme paydasında buluşmaktadırlar. Müziğin türlere göre ayrıştırılması, piyasanın ürün ve tüketici çeşitlemesi bağlamında kullandığı en temel stratejidir. Müzikte saf, arı, otantik, bozulmamış, katışıksız kodlar aramak, aslında kültür kavramının doğasına temelden aykırıdır.

Kültür, bize benzemeyeni küçümsemek için bir savaş meydanı değil, onu keşfetmek için bir karşılaşma alanıdır. Küreselleşme süreci, bir yandan kapitalizmin yerküre ölçeğinde standartlaştırıcı bir güç olarak işlemesini sağlıyorsa, diğer yandan birbirlerini hasım olarak algılayan kültür bağlamlarının katı geçirgensizliklerini kırmaktadır. Günümüz dünyasında çoğul, akışkan ve sürekli bütünleşme eğiliminde olan bir müzik bağlamı ortaya çıkmaktadır; türlere bölünmeyen, farklılıklardan beslenen, dışlayıcı değil içerici söylemleri büyüten müzik; sadece müzik. Klasik müzikteki popülerleşme eğilimlerini, onu bozan bir kayıp olarak değil, yeni çağın yeni sesine açılan geçitler olarak değerlendirmek daha isabetli görünüyor. Küreselleşmenin kanallarından türlere ayrışmış müzik değil, sadece iyi ve kötü müzik akacaktır. Burjuva ideolojisi, neyin iyi olduğuna karar vermeye dayalıydı. Çağımızda niteliğin süzgeci sadece zaman olacaktır. Bunun için kulaklarımızı ve zihinlerimizi küresel kültür çoğulluğunun dalga boyuna ayarlamamız yeterlidir.

14.10.2013


Yazarın Diğer Yazıları

  • Tizleri Algılamak, Baslara Boğulmak
  • "Yürüradam"ın Esrarengiz Maceraları
  • Arabesk Müziği Nasıl Tartışmalı?
  • Bir Yıldız Olarak, İcracı Sanatçının Doğuşu
  • Küreselleşme ve Müzikteki Beğeni Hiyerarşilerinin Silinişi
  • Yeni Müzik Deneyimleri, Yeni Konser Mekânları
  • İdeolojik Savunu ve Eleştiri Malzemesi Olarak 'Türk Beşleri' Efsanesi
  • Müzik Yaşamının Unutulmuş Aktörleri: Askeri Bandolar