İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ’NİN YAPIMI ‘JÜL SEZAR’I MEHMET ERGÜVEN SAHNELİYOR
İstanbul Devlet Operası’nda geçen hafta sahnelenmeye başlayan Jül Sezar operasını izlerken İngilizlerin ünlü Barok uzmanı Emma Kirkby’nin sözlerini anımsadım.
Kirkby, Erken Müzik dediğimiz Rönesans- Barok söylemlerini uzun yıllar incelemiş bir şancı. Neredeyse 70 yaşında ama hâlâ festivallerin ve konser salonlarının aranan sesi; ustalık sınıflarının vazgeçilmez öğretmeni. Onunla yaptığım bir söyleşide şöyle diyordu: “Birçok konservatuvarın şan bölümünde yalnız ‘bel canto’ için öğrenci yetiştiriliyor ve onlar 19. yüzyılın parlak sesi için piyano eşliğinde eğitiliyorlar. Oysa Erken Müzik’teki kantatlar, Barok dönemdeki operalar için şancının hem konservatuvarda genç yaşlarında eğitilirken hem de opera sahnesine hazırlanırken mutlaka klavsen eşliğinde çalışması gerekir, piyano değil. Ses renklerinin kendi içindeki çeşitlenmesi, ses yüksekliği ve Barok müziğin ses dünyasındaki doğallığı, özgün kastrato rollerinin kontralto, kontrtenor uygulaması ancak böylece denetlenebilir.”
İDOB’un sahnelediği Jül Sezar operasındaki ilk izlenimim bu oldu. Solistler sürekli bas eşliğindeki resitatifleri daha yumuşak, daha müzikal yapabilir, aryaları ise çağın ötesinde, bel canto parlaklığında değil, daha Barok duyarlılığında söyleyebilirlerdi.
Bu kadar önemli bir prodüksüyon içinde böylesi küçük bir ayrıntıyla söze başlamak istemezdim. Ama Türkiye’de ilk kez seslendirilen bir operanın kıvancını yaşarken bunları da dikkate almamız, eğitimcilerin dikkatini çekmemiz gerekir.
Yapıtı, her zamanki yürekliliğiyle, Mehmet Ergüven sahneye koymuş. Zira ülkemizde sahnelenen bu beşinci Handel operasının dördünü de daha önce o sahnelemiş. Bu bilgiyi onunla yapılan bir söyleşide, kurumun kataloğunda okudum. Keşke yaratıcı kadronun ve solistlerin kısacık özgeçmişleri bu katalogda yer alsa. Gala temsilindeki solistler operamızın kıdemli ve çiçeği burnundaki sanatçılarıyla harmanlanmış.
Ses renkleri 1724’te yazılmış bu “Orta Barok” operasının özellikleri içinde. Ancak koskoca komutan, diktatör Jül Sezar’ın gencecik bir kadın bedeninde, soprano söylemesini kimi izleyici yadırgadı. Zira Jül Sezar rolü zamanın castrato (kontralto) sesi için yazılmış. Ve İngiltere’de, Haymarket’teki ilk temsilinde bestecinin özel olarak onun sesine yazdığı castrato Senesino tarafından oynanmış. Kostümler ve minimalist dekor ise bugüne ait. Kostümlerdeki ortak paydanın ne olduğunu ben anlayamadım. Hangi dönemdi, hangi yöreye aitti, yapıt hangi zaman dilimine getirilmişti, bilemedim.
Bütün sanatçıların gayretlerini kutlamalıyız ama Kleopatra rolündeki Otilya İpek’i özellikle kutlamak isterim. Bir de her zamanki gibi opera orkestramızı ve şef Paolo Villa’yı alkışlamalıyız.
>Bütün sanatçıların gayretlerini kutlamalıyız ama Kleopatra rolündeki Otilya İpek’i özellikle kutlamak isterim. Bir de her zamanki gibi opera orkestramızı ve şef Paolo Villa’yı alkışlamalıyız.