19. yüzyılı 20. yüzyıla bağlayan en önemli bestecilerdendi
Bu yıl 150. doğum günü kutlanan Richard Strauss’u doğru tanıtmak için iki konuyu düze çıkartmak gerekir: Birincisi, “Space Odyssey 2001” filmindeki o müthiş görkemli müzik aslında R. Strauss’un “Zerdüşt Böyle Buyurdu” başlıklı senfonik şiiridir. İkincisi, bu Alman bestecinin ünlü Viyanalı vals bestecileri Johann Strauss ailesiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Strauss (1864-1949) post-romantizmi modernizme, dolayısıyla 19. yüzyılı 20. yüzyıla bağlayan en önemli bestecilerdendir. Post romantiklerin büyük orkestrasıyla öyküler anlatmış, orkestra yazısında romantik geleneğin sınırlarını aşmış, modernizme kapıları açmıştır. Babası Franz Strauss, Almanya’nın önde gelen korno sanatçılarından biri ve sarayın baş kornocusudur.
Dört yaşında piyano çalmaya, altı yaşında beste yapmaya başlayan Richard, formal bir müzik eğitimi almadan, adeta babasının orkestrasındaki müzikçilerle yetişir. On altı yaşında Birinci Senfoni’sini besteler. İlk kez 1884’te, Münih’de hiç prova yapmadan yönettiği bir konserden sonra, büyük şef Hans von Bülow onu Meiningen Saray Orkestrası’na yardımcı şef olarak alır.
Bir ay içinde bu orkestranın başına geçer. 1889’da Bayreuth Festivali’ne ikinci şef, daha sonra Münih Saray Operası’na şef olur. Bundan sonra art arda senfonik şiirler yazar: Till Eulenspiegel, Zerdüşt Böyle Buyurdu, Don Kişot ve Bir Kahramanın Yaşamı, gibi.
Yeni yüzyılla birlikte Strauss’un ilgi alanı opera besteciliğine dönüşür. Hugo von Hofmannsthal’la işbirliğinden doğan operalar: Salome, Elektra, Güllü Şövalye, Naksoslu Ariadne, Gölgesiz Kadın ve Arabella’dır.
Strauss 1908’den sonra Garmisch’teki villasına yerleşir. 1917’de Hofmannsthal ve Max Reinhardt’la Salzburg Festivali’ni kurar. 1918’de, Viyana Operası’nın direktörü olur. 1930’lu yıllarda önce Nazilerin devlet bürosu müzisyenidir, sonra kendini politik bir kavganın içinde bulur: Gelini ve dolayısıyla torunları Yahudi soyundan geldiği için Nazilerle arası bozulur. 23 yaylı çalgı için “Metamorfozlar”ı, savaş sırasında opera binalarının bombalanmasından etkilenerek yazar. Sonraki besteleri, “Capriccio” adlı opera, “İkinci Korno Konçertosu”, “Obua Konçertosu” ve “Son Dört Şarkı” (1948), sanki yaşama veda etmesinin birer simgesidir.
R. Strauss’un en şanslı yönü, ilk yapıtından başlayarak ilgi görmesi ve 60 yıldan fazla Almanya’nın en seçkin bestecilerinden biri olarak ününü korumasıdır.
Sayıları 150’yi aşan lied’iyle bir lied ustası olduğunu kanıtlamıştır. Senfonik şiirlerinde orkestradaki ses boyutlarını genişletmiş, Wagner’in sürekli müzik ilkesini benimsemiş, dışavurumcular gibi tonalitenin sınırlarını zorlasa da bir melodi kuyumcusu olarak tarihe geçmiştir.
Geçen hafta Gürer Aykal yönetimindeki BİFO’nun konserinde klarinetçi Ferhat Göksel ve fagotçu Selim Aykal solistliğinde onun ikili konçertosunu dinledik. Solistlerin güzelim tonlarına bayıldık.
> R. Strauss, sayıları 150’yi aşan lied’iyle bir lied ustası olduğunu kanıtlamıştır. Senfonik şiirlerinde orkestradaki ses boyutlarını genişletmiş, Wagner’in sürekli müzik ilkesini benimsemiş, dışavurumcular gibi tonalitenin sınırlarını zorlasa da bir melodi kuyumcusu olarak tarihe geçmiştir.