Atatürk her konuda olduğu gibi müzik adına da kurumsallaşmayı öngörmüştü
> Bugün evrensel dili konuşan besteci ve yorumcularımız bütün dünya sahnelerinde kabul görüyorlar.
Yabancı orkestralar onlara eser ısmarlıyor.
Geçen hafta İzmir Ege Üniversitesi’nde “Cumhuriyet Politikaları” konulu bir sempozyuma katıldım. Konuşmamı yaparken kendi sesim kulağıma geldikçe, müzikte Cumhuriyet kazanımlarının ne denli değerli olduğunu bir kez daha fark ettim. Atatürk perdeyi açtığında sahnede müzik adına ne vardı?
Şaman geleneğinin vurmalı çalgılarından kaynaklanan askeri müzik; güftesi divan edebiyatına dayalı, saray müzikçilerinin bestelediği klasik Türk müziği; tekkelerdeki tasavvuf müziği; halk ozanlarının dizelerine dayalı halk müziği. Geleneksel müziğimiz kendine özgü makamları ve usulleriyle; halk müziğimiz de aksak ritimleriyle ayrıcalıklıdırlar.
Batı’da yüzyıllar boyunca gelişen çokseslilik bizim müziğimizin yabancısıdır. Polifoni, Rönesansla birlikte ortaya çıkan, resim sanatındaki perspektif gibi, müziğe derinlik getirmiş bir tekniktir. O tarihten bu yana monofonik müzik yöresel kalmış, polifonik müzik uluslararası bir ortak dil halinde günümüze ulaşmıştır.
Osmanlı’da polifonik müziğin eğitimi için ilk adım II. Mahmut zamanında atılmıştır. “Muzika-yı Hümayun”u kurarak başına İtalya’dan Giuseppe Donizetti’yi getirtmiştir. Donizetti askeri bando ve saray orkestrasını oluşturmuş, bandonun İstanbul sokaklarında verdiği konserlerle halk çokseslilikle tanışmıştır. 20. yüzyıl başında eğlence yerlerinde çalınıp söylenen kanto, operet ve tangolarla Batı’dan gelen opera kumpanyaları ve solistler de toplumsal yaşamı etkilemiştir.
1923 baharında Darül Elhan’a “Batı müziği” bölümü açılır ve Cemal Reşit Rey hoca olarak Paris’ten getirtilir.
Atatürk geleneksel müziğimiz kadar Batı müziğine ilgi duyan bir devlet adamıdır. Müziğimizin yerelden yükselerek evrensel bir dile sahip olmasını öngörür. 1924’te Musiki Muallim Mektebi’ni kurarak önce öğretmenlerin evrensel ölçütlerde yetişmesini sağlar. Muzika-yı Hümayun’u Ankara’ya getirtip Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası’na dönüştürür. 1928’de açılan sınavlarla yetenekli gençleri yurtdışında eğitime gönderir. 1934’te İran Şahı’nın ziyareti için Saygun’a opera ısmarlar. Halkevleri’nin kurulması, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın açılması, evrensel müzik kültürünün adım adım yayılmasını önceller.
1934’teki TBMM konuşmasındaki sözleri: “... Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz ağırtacak değerde olmaktan uzaktır; bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek gerektir...”
Bugün evrensel dili konuşan besteci ve yorumcularımız bütün dünya sahnelerinde kabul görüyorlar. Yabancı orkestralar onlara eser ısmarlıyor. Dünyanın her yerindeki ortak polifonik dili konuşan müzikçimiz bize özgü makam ve usulleri, aksak ritmleri de işliyorlar ve ayrıcalık kazanıyorlar. Şimdi daha iyi anlıyoruz ki, Atatürk’ün müzik adına yaptığı en değerli şey bilinçli bir kurumsallaşma yaratmasıdır.
6.11.2013 Cumhuriyet