ERSİN ANTEP
Defter
İlk çalışmaları unutmak mümkün değil! Cumartesi sabah, İstanbul’dan Bursa’ya yeni gelmiş. Yorgunluğa kulak asmadığı ilk günler... Günübirlik süreye, neler sığdırmak için biriktirilmiş o azim; kimbilir? Hep mi güllük gülistanlık? Bir gece önceki o büyük konserden sonra, sabahın köründe yollara düşüp, bir apartman boyu dalgalar arasında, feribotta içi dışına çıkmış halde bu çile… Kim o? Neden bu çaba? Nerede ve niçin?
İnsan neden hayal eder? Ya da etmez? İnsan nasıl rüya görür? Ne der rüyalar ona? Peki rüyalarını, hayallerini kendi oluşturabilir mi?
Adamcağız güç bela bir çalgı alabilmiş, sıfırı da tüketmiş. Çocuk tutturmuş, “ben bunu çalacağım” diye! Ne desin? Açtığı dükkânlar, hesabı değil insana yardımı biliyor diye birer birer kepenk kapatmış. Bu çocuktan ne olur? Diğerinin babası dahi yok, birkaç yıl önce göçüp gitmiş sonsuzluğa… Bu çocuktan ne olur? Bu çocuklarla ne olur?
Samsun’a neden çıktı; Selanik’te doğup büyüyen? Anadolu’nun adı ne, sırrı ne? Her ekilen tohumu bol bereketli meyva mı verir, toprağı?
Andante’nin ilk sayısının kapağında; “Bu Toprağın Kemancısı” başlığı atılmıştı; Cihat Aşkın için… O da Anadolu’nun evlatları için hayal kurdu. “Bu çocuklarla ne olur?” diye değil, “bu çocuklar kimbilir neler yapabilir?” diye sordu, yalnızca! Bildiğini onlara uygulayıp bir şey ispatlamak değil, bildiklerinden yararlanıp o çocuklar için bir şeyler yapmak… Galiba onlara isimlerini armağan etmekti, gaye!
Şahidim! İlk konserdeki o pırıltılı gözleri, “başardıkça evladım, en büyük başarım benim” diyen o babanın iki damla gözyaşını, annelerinin gizlemediği ağlamaklı halini, kardeşlerin zor tutulduğu koltuklardan salon tavanlarına bakışını… Tayyare Kültür Merkezi’ydi. Vatandaşın, idarecisinin kol kola verip kurduğu Türk Hava Kurumu’nun yaptırdığı bina… Tavanlarına baktıkça kardeşlerinin, belki de büyüklerinin istikbalini gördüğü o salon…
Hangi projeler yararlandı, kimler “ilk” dediğinde gururları kırıldı da, kimler uçtu gitti istikballerine de selamı sabahı kesti? Ne fark eder? Cihat Aşkın ve Küçük Arkadaşları (CAKA) onlar… Ülkenin her yerindeler ve kendi okyanuslarına kavuşuyorlar; bu deryada… Öncekiler için değdi, onlar için değmekte, kimbilir kimlere değecek? 100. yılında ulusal egemenliğin, es geçmemiş, şimdiden ara kampını ve sonrasındaki anlamlı konserini dahi planlamış! Pek iyi de, bakın haftalık programlara; hangi kurumlar, hangi solistler, ama 100. yıl değil, lalettayin, veleddalin! Ama CAKA çoktan kurum olmuş da, memleket insanının ve kurduğu kurumların içinde anlamını bulmuş, çoktan Türkiye’nin CAKA’sı olmuş. Yalnız Türkiye’nin de değil, Anadolu’dan çıkmış, gitmiş birkaç yıl önce Hırvatistan’a, İtalya’ya CAKA olmuş. Denizlerine ulaşan yıldızlar, kendi göklerine yükselip istikbali aydınlatıyor. Anadolu’nun bereketi, göğünü de aydınlatır. Bu ülkenin okumuşu CAKA kurabiliyor, yeşerebiliyor; bu ülkenin insanı CAKA’da O olabiliyor, Onlar olabiliyor. CAKA ile Cihat Aşkın… Dokunduğu; yıldız…
“Milli kültürümüzü muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkaracağız!” M.K.Atatürk
NOT: CAKA Bursa Uluslararası Kış Müzik Akademisi 2020; 26 Ocak-2 Şubat tarihleri arasında düzenlendi. Birbirinden değerli eğitmenler, birbirinden gayretli öğrencilerle, özgün eğitim metoduyla gerçekleşti. Ayrıntılı bilgi için; https://www.caka.info/