EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Doğan Kuban’ın beyinlere kazınacak bir yazısına değinmek istiyorum: Sanat ve Uygarlık. Kültürümüzün ulu çınarı, dünya sanatını, sanatın tarihini, müziğin yerini, Beethoven’in devliğini ve Türkiye’nin konumunu irdeliyor. Doğan hocanın bu makalesi kendi içinde onlarca yazı barındırıyor. Ben sadece birkaç cümlesini aktarabiliyorum: Önce “yaratıcı”nın tarifiyle yola çıkıyor:
“Yaratıcı, sadece varlığından, düşüncesinden, hayalinden dünya ile kurduğu ruhsal ilişkiden ve kullandığı ifade aracılığı ile o zamana kadar var olmayan bir nesneyi kendi düşünce ve yeteneğinden var eden bir sanatçıdır... Ressam, heykeltıraş dünyadan ilham alıyorlar. Biçim ve renk olarak yaşayan çevreyi yorumluyor. Yazarlar, insan ve toplumları gözlemleyerek ve çok kez taklit ederek yaratıcı oluyorlar. Fakat bu yaratı, ilhamını dünyadan, çevreden ve insandan alıyor. Başlangıçta bir örnek var. Musiki neyi örnek alıyor? Musikinin örnek aldığı bir dış dünya musikisi yok. Ses var, ama musiki geleneğinde yaratılan ses düzenlerinin doğada eşi yok. Onun için bir musiki yapıtından daha özgün, sadece insan beyninin yarattığı bir sanat yapıtı, başka bir yaratı alanında yok”.
Burada bana Hegel’e göre güzel sanatlar sıralamasını anımsattı: Musiki ve şiir bütün sanat dallarının en yücesidir, der Hegel. Çünkü maddeleri yoktur. Sanat dalları maddesi olandan olmayana doğru yücelir. Doğan Hoca devam ediyor:
“Müzik kompozisyonu, dünyaya referans vermeyen sanat yapıtıdır! Musiki, insan beyninin özgür yaratısıdır... Müziğin sanatların tacı olması matematikle iç içe olmasından kaynaklanıyor. Musikinin yapısı matematikseldir. Sayısal ilişkiler olmadan kompozisyon yapılamaz. Düşüncede, edebiyatta, şiirde, resimde, heykelde yaratmak için matematiksel kurgu zorunlu değildir. Fakat matematik musiki gibi milyarları tarih boyunca coşturan bir etkinlik değil. En büyük yaratıcı sanatçı Beethoven dersek, buna katılan milyonlar olacaktır. Beethoven’in sağırken bile büyük kompozisyonlar yapması, beynin sesle sayı arasında matematiksel bir ilişki kurduğunu gösteren en büyük kanıttır.”
Evet, Beethoven müzik tarihinde bir kırılma noktasıdır. Kendinden önceki Haydn-Mozart klasizmini kendinden sonraki Schumann, Berlioz, Liszt, Wagner gibi romantiklere bağlayan bir köprüdür. Genç yaşında başlayan sağırlığına karşın kendi dünyasındaki iç kulak gücüyle en büyük yapıtlarını üretmiştir. Bir volkan gibi patlayabilir ve hemen ardından incecik bir duyarlılığa akar. Hatta dış dünyadan ses algısının kesildiği ve kendi iç dünyasındaki seslerle başbaşa kaldığı için, sağırlığını bir avantaj olarak sayanlar bile vardır.
Doğan Hoca klasik müziğin coğrafyasında Türklere de değiniyor: “Türk halkının çağdaş uygarlıkla ilgisinde, dünyanın çağdaş kültürel performanslarını taklit etmeye çalışırken, bilgisizlik ve ilgisizlikten kaynaklanan bir başarısızlık var... Musiki ve diğer sanatlar uygarlığın sade cilaları değil, göstergeleridir. Toplumun sanatsal hamlığı ve duyarsızlığı, belki inanmayacaksınız ama sanatları dışlamamızdan kaynaklanıyor.”
Bilim Teknoloji dergisindeki bu yazının tamamını okumanızı öneririm.
9.8.2017 Cumhuriyet