EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Selim İleri’nin Sona Ermek adlı yeni kitabını okuyorum. Dünyaya yaşlanmanın ve olgunlaşmanın gözlükleriyle bakıyor. Onun romancılık tekniğine değinecek değilim. Ancak kitaptaki anlatım müziği bir kez daha sanat disiplinleri arasındaki ilişkileri gözden geçirmeme yol açtı. Sona Ermek’te baştan sona sizi sürükleyen bir konu yok. Anladığım kadarıyla Selim İleri’nin de yazarlığı sona erdirmekte olduğu bir şey yok. Bu başlık belli bir yaş dönümünün yankısı. Yazarın kişisel bir hesaplaşma sürecinin göstergesi.
Kitabı elinize aldığınız andan sonra asla bırakamıyorsunuz. Ama “ne olcak” diye de merak etmiyorsunuz, çünkü olay yok. “...beni bugüne kadar yetiştiren, bende iz bırakan yazarları bir resital olarak yazsam diye düşündüm” demiş. Önceki kitaplarına göndermeleri, iz bırakan karakterleri, saygı duyduğu yerli yabancı nice yazarın özyaşamla romanlarında sarmal olmuş karakterlerini sahneye çıkarıyor.
Sanat disiplinleri arasındaki etkileşimin en güzel örneği şiirle müziğin alışverişidir. Nesirde müziksel işlemeler yaratmak ve bunu okura akıcı bir teknikle sunmak ayrı bir zanaattir. Selim İleri, konusu olmayan bu romanda yarattığı soyutluğu müzik sanatının yapısındaki soyutlukla ortak payda haline getirmiş. “Güneş rengi yapraklara bir an önce kavuşmak istiyordun. Şu an, şu saniye, bir yığın çürümüş kokuşmuş yaprak..” Haşim’e gönderme yaparken “ş” harfinin aliterasyonu ardından gelen “Anı kalıntılarıyla bulanık” sözlerindeki “a-ı-u” seslileriyle geçmişe özgü bir gizem havası yaratıyor. Ve buna benzer nice sarmal içinde eski bahçelere, köşk yaşamlarına göndermeler:
“Köşkün bahçesinde erguvan ağacına mor salkım tırmanmış, kameriye yasemenli, havuzun kenarında iki sıra lale”. Bu cümleyi birkaç kez sesli okuduğunuzda “n” ve “m” sürekli sessizlerinin yine a-ı-u seslileriyle adeta bir leitmotif düzeni kurduğunu duyuyorsunuz. “Siyah, gümrah saçlı bir kadın, gözleri de simsiyah. Adamakıllı küstah. ” Bir başka bölümde: “...tunç şamdanın alaca aydınlattığı odada, tavandaki altın nakışlar da yıldızlar gibi parıltılı.” A harfinin işlemelerinde yine okuru müziksel-şiirsel bir ivmeye davet ediyor.
Bu kitapta beni etkileyen yalnız müziksel anlatım değil: Selim İleri, Osmanlı tarihinden dünya edebiyatına, Tanzimat şiirinden roman kahramanlarına, tiyatro sahnelerine, film akıcılığına uzanmış; müziğin seslerini, resim sanatının öğelerini işlemiş.
Bütün bu işlemeler onun 50 yıllık yazarlık deneyiminin ürünü. Belli ki kitabı yazarken hepsi su gibi akıp gitmiş. Bir ara Arnavutköy sokaklarında dolaşırken benim ilkokul öğretmenim Bedia Hanım’ın da karşıma çıkartması çok hoş bir sürpriz oldu!
Kendisi, “Yaşlanışın ağır hışmından öylece kurtulacağını” kurgularken bu kitabın kötümser olmadığını vurgulamaya çalışıyor; ancak: “Yeryüzü sizindi, ölümü yeğlediniz” cümlesi, kitaba damgasını vuran bir requiem dizesi gibi karşımıza dikiliyor.
5.7.2017 Cumhuriyet