EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Geçen haftaki yazım, Anadolu baskısında yer aldığı halde, teknik bir nedenle İstanbul’da yayımlanamadı. Okurlardan aldığım paylaşımları İstanbullu okurlarıma da yansıtmak istedim. Yazının giriş bölümünü bu hafta yineliyorum:
“Bugünlerde televizyon kanallarına ya da bilgisayar ekranına kilitlenip kalmak yerine lütfen müzik dinleyin. Ne olursa olsun, hangi çeşit olursa olsun ama müzik olsun! Mutlaka klasik demiyorum, caz, rock, new age, vals, marş, operet, Türk sanat müziği, halk müziği, dünya müziği. O an ruhunuz ne istiyorsa onu bulup dinleyin. Hangi yaştaysanız, hangi ortamdaysanız mutlaka size seslenecek bir müzik vardır. Deneyin, baktınız uymadı, değiştirin; daha coşkulusunu ya da daha gamlısını bulun. Yaşadığımız karmaşadan bizi biraz olsun uzaklaştıracak, sağlıklı düşünceye yaklaştıracak şey, kulağımıza seslenen ve ruh halimizi hemen değiştirme gücüne sahip olan müziktir. Ruhunuza uygun bir müzik parçası benliğinizi besleyecek, hatta sağlıklı düşünceye kapıları açacaktır. Kimi çalgısal yapıtın çağrıştırdığı imgelerle bir öykü yaratırsınız ve o öyküye sığınıp bunalımları hafifletirsiniz. Sanat dallarının her birinde benzer etkiler vardır. Ama bir müze gezmek, tiyatroya gitmek, roman okumak hazırlık gerektirir. Müzik ise, herkesin kendine özgü dünyasındaki, kendi kafasının içindeki meditasyondur.
Mozart’ın piyano sonatlarıyla başlamaya ne dersiniz?”
Ruhu ve aklı korumak
Bu yazıya gelen yorumlar arasında, müzik dinlemek kadar, kendisi yorumcu olanlara da seslenenler vardı: Hangi düzeyde olursa olsun, bir müzik enstrümanı çalanlar da bugünlerde kendi müziklerini yapmalılar, deniyordu. Kimi değişik radyo kanalları öneriyordu. Kimi Radyo 3’te müzik yayınının kalkıp haberlere bağlanmasından yakınıyordu. Kimi kendi hayran olduğu bestecisini anlatıyor, kimi çocuğuna nasıl müzik aşılamaya çalıştığını, hatta daha anne karnındayken müzik dinlettiğini yazıyordu. Ama her yerden gelen haberler müziğin dertlere deva, sihirli bir değnek olduğunu vurguluyordu. Bence işin en acıklısı, “biz zaten uzun zamandır televizyon ve haber izlemeyi bıraktık, yalnız müzik dinliyoruz” diyenlerdi.
Burada müzik bir sığınak, bir kurtarıcı değil bence. Önemli olan içinde yaşadığımız koşullara karşın müziğin gücüyle beslenmek. Yoksa dünyadan el etek çekip müziğe sığınırsak, toplumda aydın düşünce gücünü nasıl yüceltebiliriz? Amacımız müziğin yardımıyla ruhumuzu ve aklımızı korumak; daha sağlıklı düşünebilmek.
Geçen hafta İdil Biret’in Datça Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi’nde (UKKSA) bir resitali vardı. O çevredeki tatilciler ve yerli Datçalılar günler öncesinden birbirleriyle yarışmışlar bilet bulabilmek için. Aynı şekilde Ayla Erduran da Gümüşlük Festivali’nde çaldığında büyük ilgi görmüş. Şimdi gelecek günlerde Turgutreis Festivali yaklaşıyor. Umarım bütün yabancı sanatçılar gelir ve festival planlandığı şekilde yapılır. İşte bugünlerde toplumun nefes aldığı limanlar.
3.8.2016 Cumhuriyet