ERSİN ANTEP
Defter
Biraz da tepkili, aceleci halde sarayın merdivenlerinden çıkıyordu. Başmabeyn, koluna dokundu! “Efendim sakin olunuz!” Kimseyi dinleyecek hali yoktu. O yana bile bakmadı. Bir an önce, şurasına kadar gelenleri haykırarak o koca göğsüne dolanları çıkarmak, rahatlamak istiyordu. Her basamak, adeta hiddetini ve sabırsızlığını arttırıyordu. O’nu, ailesi bile hiç böyle görmemişti.
Uzunca boyu ve yağlanmamış atletik vücudundan istifadeyle, yaşını göstermiyordu. Kaytan bıyıklarıyla, Osmanlı’da az görülen Avrupalı mizaçlılardan biriydi.II.Abdülhamid Fransa’da Paris Konservatuarı’na flüt öğrenimi görsün diye göndermiş, Keman Sanatçısı Vondra Bey ile yarenlik etmiş, Saint Seans dahil dönemin pek iyi müzisyenleri ile arkadaş olmuştu. Fırsatı kullanarak orkestra şefliği eğitimi alıp, Osmanlı’nın ilk Türk Orkestra Şefi olmuştu. Azimliydi ama hırslı değildi. Bu sayede dönüşünde, rütbesine ve yaşına uygun olarak kurumun 2.adamı yapılacağı yerde, arka planda tutulmuştu, ama bu durumu dert etmemişti.Aksine yerine bu göreve verilen eski dostuna her zaman destek olmuştu. Osmanlı’nın son yıllarında askerler ve bürokratlar arasında, böyle “diğerinin arkasından kuyu kazmayan” pek görülmezdi. Üstelik O’nun hakkıydı, ama yine de dert değildi.
II.Meşrutiyet ilan edilip de yabancı kökenli müzisyenler yurtdışına gidince ve Padişah II.Abdülhamid’in bol keseden dağıttığı rütbeler geri alınınca; O’nunki olduğu yerde kaldı ve 1908 yılında Miralay(Albay) rütbesiyle Musika-i Hümayûn’un başına geldi. Rütbesi Binbaşılığa düşen Mehmet Zati Bey ise kurumun 2.yöneticiliğinde kaldı. Birlikte, canla başla çalıştılar. Gelgelelim BalkanSavaşları sonrasında yaralanan ve komuta edecek personeli azalan Osmanlı,Çanakkale’de bir savaş hasıl olunca; O’nun kurumundakileri de cepheye çağırdı.
Aslında rütbeleri gerçek bile değildi. “Namzet” diye geçerdi! Örneğin Mülazım(Teğmen) Namzeti; Teğmen Eşidi anlamına gelirdi. Sadece birer memuriyet derecesiydi onlarınki! Üniformalıydılar ama örneğin, askerler onlara selam vermek zorunda değildi. İdare Amiri olarak Genelkurmay’dan bir Albay, Salih Bey atanıp da askeri yanaşık düzen eğitimine alınca, üstüne Enver Paşa kafaya takıp silah altına alınca, “vatan için can feda!” diyerek yolcu ettiklerinin “şehadet”haberleri birer ikişer gelmeye başladı. O günlerde avazı çıktığı kadar bağıra çağıra, göğsünü parçalaya parçalaya; hepsinin birer müzisyen olduğunu, asker başında cephede varlıklarının hem kendilerini riske atmaları, hem de Mehmetçik’e doğru kumanda edemeyeceklerinden dolayı yarardan çok zararlarının olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Ancak Enver’in sözü üstüne söz yoktu.
Soluğu yeni Padişah Mehmed Reşad’ın kapısında aldı. Mehmed Reşad pek sever, bilgisine,beyefendiliğine hürmet ederdi. “Buyurun Safvet Bey” diyerek ayağı kalktı.Safvet Atabinen’i hiç böyle görmemişti. Az bir soluklandıktan sonra söze girdi.“Sultanım! Bilirsiniz ki mensubin-i Musika teşkilatının her biri Devlet-i Osmanlı için can feda eder. Balkan Savaşı’nda gördünüz. 300 olan mevcut, yarıya düştü. 100 yılda binbir zorlukla ve emekle iyi bir hale gelen kurum, neredeyse kapanmaya yüz tuttu. Malum! Canlarını feda eylediler eylemesine de; askerlik bilgilerinin kıtlığından! Şimdilerde Enver Paşa kendilerini Çanakkale’de cepheye sürdü. Elbette sıramız geldiğinde her birimiz ellerimiz tetikte,Devlet-i Osmanlı’nın, haşmetlü Padişahımızın, Vatanın ve milletimizin yolunda şehadete koşacağız. Ancak bilinmelidir ki; Çanakkale’ye koşan yiğitlerimin nefere kumandanlık etmekten ve silahtan anladığı, çalgılarının parçalarını bilmelerinden daha düşüktür. Bu haliyle hem kendilerini, hem de canları kendilerine emanet edilen memleket evlatlarının çabucak kırılmalarına sebep olunmaktadır. Binbir emekle kurulan ve nefere, musikinin yardımıyla kendi mesleğiyle çok daha faydası olacak Musika-i Hümayûn telef olup bitmektedir.Müsaade buyurunuz! Mensubin-i Musika-i Hümayûn, kendi ait olduğu yere dönsün!Milli duygularımıza hizmet eyleyen faaliyetlerini sürdürsün!”
Padişah Mehmed Reşad, Safvet Bey’i dikkatle dinledi. Düşündü! “Peki! Enver Bey ile de bir görüşelim!” dedi. Safvet Bey, tuttuğu fesin hem terden ıslandığını, hem de sıktıkça kenarlarından içe doğru buruştuğunu fark etti. Aceleyle düzeltmeye çalıştı. Müsaade alıp odadan ayrılırken Padişah’a arkasını dönmedi ve öne eğdiği başını kaldırmadı. Huzurdan ayrıldıktan sonra etraftakileri selamlayıp, aynı şekilde merdivenlerden indi ve uzaklaştı.
Safvet Bey, bu hareketiyle Musika-i Hümayûn’u erimekten kurtardı. Aslında konumu uygun olmasa da yaptığı, o dönemde karşısında asla bir kelam dahi edilemeyen Genelkurmay Başkanı Enver Paşa’ya karşı büyük cesaret isteyen bir hareketti.
Bugünün en köklü müzik kurumları olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası(CSO) ile TSK Armoni Muzikası’nın(TSKAM) ataları olan Musika-i Hümayûn sanatçılarının çoğu, bu şekilde Balkan ve Çanakkale Savaşları’nda şehit olurken, bir kısmı da göz göre yitirilmekten kurtulmuş oldu.
100yıl sonra, kendilerinden önce o sehpalarda bulunmuş, ancak ne yazık ki şehit olmuş büyüklerinden sonra, bugünün sanat kurumlarının ve mensuplarının en azından Çanakkale’yi anmak için ne yaptıklarına bir bakmak gerek!
Çanakkale 2015
Öncesinde iki resmi oluşum tarafından neler planlandığına bir göz atmakta fayda var:
İlk kurum; Kültür ve Turizm Bakanlığı Tarihi Alan Başkanlığı’nın başında Bakanlık Müsteşarı Prof.Dr.Haluk Dursun’un bulunduğu İstanbul’daki bağımsız bir danışma komisyonun proje değerlendirmesiyle seçici olan ancak işlevini yitiren resmi yapılanma!
Diğeri ise; Çanakkale Valiliği öncülüğünde Çanakkale Belediyesi, diğer belediyeler de dahil olmak üzere tüm resmi ve sivil kuruluşların, üniversitelerin iştirakiyle,sunulan projeler içinde uygun görülenlerin uygulanması temelinde çalışmak üzere bir araya getirilen “Çanakkale Zaferi’nin 100.Yılı(2015)” adlı proje platformu!Çanakkale 2015 Koordinasyon Merkezi’nin www.canakkale2015.gov.tr adresindeki sayfasında, 100.yıl etkinliklerinin tümüne yer ayrılmış. Genel görünüm;normalde her yıl gerçekleşen etkinliklerin de programda gözükmesiyle “çok”algısı yaratılmış. Diğer yandan, Müzik Öğretmeni Faize Çirozlar tarafından 2014 yılında kurulan Gelibolu 100. Yıl Zafer Korosu’nun 18 Mart’ta Gelibolu ilçesinde gerçekleşen konseri de dahil olmak üzere; merkez tarafından desteklenir gözükmesine rağmen, pek çok etkinlikte resmi katılım veya afiş,flama, sahne düzenlemesi vb. gibi herhangi bir katkının verilmediği anlaşılıyor.
26 Kasım tarihinde, Çanakkale 2015 Koordinasyon Merkezi’nin resmi twitter hesabı@canakkale2015 üzerinden paylaşılan ve “Cumhurbaşkanı'nın talimatıyla Çanakkale'de tarihin en görkemli anma töreni yapılacak” denilerek kapsamı çizilen, diğer yandan sayın Cumhurbaşkanı’nın 18 Mart’ta Ankara’da olupburadaki etkinliklerde yer almayacağına dair bilgilerin bulunmadığı açıklamayla başlayan etkinlikler; diğer yetkili kurum Tarihi Alan Başkanlığı’nın da Çanakkale 2015 Platformu çatısı altına girmesiyle tek bir resmi oluşuma dönüştü.
Kano Yarışmaları, “Uyuşturucu Ölümdür” başlıklı tiyatro, “Basketbol Yıldız Bayanlar”(10-14 Mart) adlı spor etkinliği ve 11 Mart tarihinde Süleyman Demirel Konferans Salonu’nda planlanmış olan Hüseyin Kansu"Bilinmeyen Yönleriyle Aliye İzzet Begoviç" Konferansı gibi 100.Yıl anma etkinlikleri takvimine hangi temayla alındığı kolay anlaşılmayan projeler(!)içinde en ilginci; 22-23 Mayıs’ta planlanan Müsiad Türkiye Başkanlar Toplantısı …
Bunlar dışında Gaziantep Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın 20 Mart tarihli etkinliği ve Nisan ayındaki “Kutlu Doğum Haftası Etkinliği – Senfonik Sema”başta olmak üzere, birkaç etkinlik dikkat çekiyor. Sayalım:
20 Mart’ta Tuluyhan Uğurlu'nun Çanakkale 100. Yıl Konserleri kapsamında müzik ve görüntülerle Çanakkale Savaşı'nı anlatan "Çanakkale Mektupları" isimli projesi! Basın bülteninden bir bölüm: “Düşman askerlerine bile insanca elini uzatmayı bilen Türk askerinin dokunaklı mektupları,Uğurlu'nun özel müzikleri eşliğinde seslendirilecek. Nereye geldiğini bilmeden ölüme gönderilen Anzak askerlerin ailelerine yazdığı veda mektupları, Mehmet Akif'in unutulmaz dizeleri ile dinleyici kendini adeta savaş meydanının içinde bulacak. Tuluyhan Uğurlu kendi eserleri arasına doğaçlamalarla türkü ve ağıtları da katarak Çanakkale ruhunu dünden bugüne taşıyacak. Çanakkale'de İÇDAŞ Kongre Merkezi’nde saat 19.15’te”
22 Mart’ta Şef Ender Sakpınar idaresindeki İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın İçdaş Kongre Merkezi’ndeki “Kanlı Sırt/Anzak Senfonik Eser” başlıklı konseri… Solist olarak katılacaklar için aynen şu ifadeler yer alıyor: “Solist: Zafer Erdaş ve bir kişi daha olacak”. Süleyman Alnıtemiz’in bestelediği anlaşılan eserin anlatıcının ise Hazım Körmükçü veya Süleyman Alnıtemiz olacağı bildiriliyor. Programda Süleyman Alnıtemiz “KanlıSırt ‘Anzak’ Senfonik Şiiri” yanında Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe Süiti’nin de seslendirileceği anlaşılsa da; Koro Şefleri Gökçen Koray ve Seval Irmak adının yanında hangi koroların yer alacağı bilgisi yer almıyor. Bilinç düzeyinin anlaşılması anlamında ilginç bir örnek ise; http://www.canakkale2015.gov.tradresindeki resmi sayfada, Ender Sakpınar idaresindeki İDSO’nun, Gustavo Dudamel idaresindeki Simon Bolivar Orkestrası’nın bir fotografı ile sunulması…
Diğer etkinlikler içinde Devlet Opera Ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün organize edeceği şu etkinlikler bulunuyor: Mart veya Nisan ayında yer verilmesi planlanan ve Azeri SanatçıVasıf Adıgüzel tarafından 1988 yılında “yapıldığı” ifade edilen,Çanakkale Savaşı üzerine ilk oratoryo olduğu ve Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitleri ve İstiklal Marşı şiirinden derlenerek bestelendiği bildirilen“Çanakkale Oratoryosu”ndan aryaların Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçıları tarafından seslendirileceğinin bildirildiği etkinlik… Konserin duyurusu; Simon Rattle idaresindeki Berlin Filarmoni Orkestrası’nın fotografı ile paylaşılmış.
Mart veya Nisan ayında, 4Mart’ta Sydney’de şef Altuğ Ülgen idaresinde ve Beyhan Murphy’nin koreografisiyle gerçekleşen “Turkey in Music” adlı etkinliğin yansıması olduğu düşünülebilecek olan; “Asker Mektupları Üzerine Bir Mizansen” başlıklı proje! Ekinliğin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ve İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nca icra edilecek Rahman Altın Tarafından özel olarak bestelenecek 15 dakikalık bir konser yapılması, dans içermeyen 2 kadın sanatçı ve 2 aktör tarafından Askerlerin Mektupları Üzerine Bir Mizansen sahnelenmesi hususunun değerlendirileceği”(?)kaydedilmiş.
Yine Mart veya Nisan ayında“cephedeki bir askerin annesine yazdığı mektuptan esinlenerek Devlet Opera Ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Vekili Orkestra Şefi Sn. Selman Ada bestelenmiş olan aryanın seslendirileceği” ifade edilmiş.
Ağustos ayında ise çarpıcı başlığıyla bir konserin İstanbul Aya İrini’de gerçekleşeceği bilgisi paylaşılıyor: “04 Ağustos 2015 tarihinde icra edilecek ‘Gelibolu Senfonisi’nde’ 60 kişilik İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ile Orkestra Şefi ve İstanbul Devlet Operave Balesi Müdürlüğü’nden 40 kişilik bir koro görevlendirilecektir” notunun düşüldüğü “Gelibolu Senfonisi” başlıklı etkinliği; Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’nın düzenleyeceği bildirilmiş.
18 Mart günü ise; sabah Çanakkale Stadı’ndaki anma etkinliğinde Ramazan ayı televizyon programlarından tanınan Serdar Tuncer’in, akşam Çanakkale Meydanı’ndaki konserde Candan Erçetin’in yer aldığı görülüyor. Bu içeriklerin,100. yılla ile ne kadar bağdaştığının ise; ecdadın torunlarının takdirine bırakıldığı anlaşılıyor.
Sanat Kurumlarında 18 Mart
Gelelim kendilerinden önce o sehpalarda bulunanların da şehit olduğu sanat kurumlarının 18 Mart programlarına…
Öncelikle Antalya Devlet Senfoni Orkestrası(ADSO) dışında 18 Mart günü veya akşamında,sürekli konser verdikleri salonlarda orkestraların etkinliklerinin bulunmadığını ifade edelim. Atatürk Kültür Merkezi Aspendos Salonu’nda Antalya Valiliği tarafından düzenlenen program kapsamında 3.Piyade Eğitim Tugay ve Antalya Garnizon Komutanlığı Akdeniz Bölge Bando Komutanlığı ile Antalya Devlet Senfoni Orkestrası, Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuarı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü’nün verdiği ortak konseri Şef Dr. Bnd. Yb. Serkan Selçuk idare etti. Osman Gazi Akçalı’nın koroyu hazırladığı ve Per.Yb. Türker Tayyar’ın anlatıcı olarak görev aldığı programda, Soprano Aslı Ayan ve Mezzosoprano Medine Tuganova ise; solist olarak yer aldı.
Diğer orkestraların o haftadaki etkinliklerinin başlıklarına ve konser içeriklerine lütfen dikkat:
19 Mart’ta Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası(BBDSO); "Çanakkale Şehitlerini Anma Konseri" başlıklı ve Oğuzhan Balcı idaresinde Devlet Sanatçısı Piyanist Ayşegül Sarıca’nın solist olarak katıldığı konserde; bir İtalyan, bir Alman ve bir Rus bestecinin eserine yer verdi. A. Vivaldi “Yaylı Sazlar İçin Konçerto, Sol Major, RV151", J. S. Bach “Piyano Konçerto, Re Minor" ve P. I. Çaykovski"Yaylı Çalgılar Serenadı"…
20 Mart’ta Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası(ÇDSO) “Çanakkale Şehitlerini Anma Konseri” başlıklı ve Marcio da Silva idaresinde Keman Sanatçısı Ayşen Ulucan’ın solist olarak katıldığı konserde; iki Alman bestecinin eserine yer verdi. J.Brahms “Op.77 Keman Konçertosu”ve L.v.Beethoven “1.Senfoni”…
Aynı akşam İzmir Devlet Senfoni Orkestrası(İzDSO);“Çanakkale Şehitlerini Anma Hafta” başlıklı ve Antonio Pirolli idaresinde Devlet Sanatçısı Piyanist İdil Biret’in solist olarak katıldığı konserde; ÇDSO’dan bir fazlayla, üç Alman bestecinin eserine yer verdi. F.Mendelssohn“Fingal Mağarası”, W.A.Mozart “Do Majör 13.Piyano Konçertosu” ve L.v.Beethoven“5.Senfoni”…
Yine aynı akşam İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası(İDSO); “Çanakkale Zaferi Konseri” başlıklı ve Marek Pijarowski idaresinde Keman Sanatçısı Taylan Ergül, Kontrbas Sanatçısı Mehmet Sönmez, Opera Sanatçısı (Bas Bariton) Zafer Erdaş, Anlatıcı Abdül Süsler ile birlikte koro şefleri Gökçen Koray ve Seval Irmak’ın çalıştırdığı İstanbul Senfoni Orkestrası Korosu’nun katıldığı konserde; üç İtalyan bestecinin ve bir Türk bestecinin 100.yıl için bestelediği eserine yer verdi. G.Rossini “Cezayir’de Bir İtalyan Kızı Uvertürü”, D.Dragonetti “Andante ve Rondo”, G.Bottesini “Keman ve Kontrbas için Konçerto” ve Süleyman Alnıtemiz’in “Kanlısırt/Anzak ‘Senfonik Şiiri”…
Haydi diyelim ki, 1915’te hayatını kaybeden sanatçılar diğer orkestralarla “dolaylı olarak” ilgiliydi. Direkt olarak mensupları şehit olmuş olanCumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 19 ve 20 Mart’a planlı konserlerindeki programa merakla göz attığımızda bakın ne ile karşılaşıyoruz? Şef Raoul Grüneis idaresinde Piyano Sanatçısı Mirella Petrova, Keman Sanatçısı Sayako Kusaka ve Viyolonsel Sanatçısı Peter Bruns’un solist olarak katıldığı konserlerde; iki Alman besteci, L.v.Beethoven’ın “Op.56 Do Majör Üçlü Konçertosu” ve R.Schumann’ın “1.Senfoni”si bulunuyordu.
Operalardaki 18 Mart programlarına göz atıldığında; biraz daha duyarlı programlarla karşılaşılıyor. Örneğin; Ankara Devlet Opera ve Balesi(ADOB); Ankara’daki sahnesinde “Çanakkale Geçilmez” başlıklı konseri gerçekleştirdi. Aynı gün Gölcük Donanma Komutanlığı’nda ise şef Nezih Seçkin idaresinde ve Soprano Selva Erdener, Mezzosoprano Ferda Yetişer, Tenor AyhanUştuk, Bas Sabri Karabacak, Anlatıcı Murat Atak’ın solist olarak icra ettiği Aytaç Yalman’ın librettosu üzerine Hasan Niyazi Tura tarafından bestelenen“Şehitler Oratoryosu”nun Gölcük prömiyeri yapıldı.
Mersin Devlet Opera ve Balesi(MDOB);şef Serkan Karakuş idaresinde, Opera Sanatçıları Tenor Okan Fidan ve Bariton Volkan Şen’in solist olarak katıldığı, koroyu(?) Anıl Aydın’ın hazırladığı konserde “Şehitler Oratoryosu” icra edildi. Aynı şekilde Antalya Devlet Opera ve Balesi(AntDOB) de, Hasan Niyazi Tura’nın bestelediği “Şehitler Oratoryosu”nu; şef Caner Ruhselman idaresinde, çocuk korosunu Mahir Seyrek’in hazırladığı ve Soprano Zişan Damcıoğlu, Mezzosoprano Ebru Kaptan, Bas Umut Tarık Akça, Samsun Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Tenor Barış Yanç, Anlatıcı olarak ise Ebru Kaptan’ın solistliğinde seslendirdi.
18 Mart günü İzmir Devlet Opera ve Balesi(İzDOB) ile Samsun Devlet Opera ve Balesi’nin(SAMDOB) ise yıllık programda herhangi bir konseri olmadığı kayıtlıydı. Ancak SAMDOB’un bir gün sonraki senfoni konserinde orkestrayı şef Naci Özgüç yönetirken, Flüt Sanatçısı Onur Türkeş solist olarak yer alıyordu ve programda ise; Glinka, Reinecke ve Dvorak bulunuyordu.
18 Mart’ta gerçekleşen etkinlikler içinde en ilginci veya belki de günün anlamına uymayan programı ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından planlanmıştı: “Fransız Bestecileri Konseri”…
BBDSO ve İDSO; Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün talimatıyla, henüz Ekim ayında, 18 Mart haftasını “Çanakkale Turnesi” olarak ayırmıştı. Üstelik Genel Müdürlük, en azından Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü gibi bu işe özel zaman ayırmadı. Diğer yandan, hiçbir etkinlik için görevlendirilmeyen orkestralar ve orkestrasıyla birlikte geniş katılımlı halde Çanakkale’de görevlendirilen İDOB, salonlarını boş bırakmamak adına programlar koydu. Ancak soru şu: Çanakkale Deniz Zaferi’nin başka bir yılda 100.yıldönümü olamayacağına göre; bu genel tablo neyin nesi?
100.Yıl için en etkileyici projeyi Bilkent Senfoni Orkestrası’nın(BSO)yaptığı görülüyor. BSO ve Cemal Reşit Rey Konser Salonu işbirliğiyle gerçekleştirilen proje için sekiz genç besteci; Yiğit Aydın, Mahir Cetiz, Evrim Demirel, Recep Gül, Füsun Köksal, TurgutPöğün, Onur Türkmen ve Tolga Yayalar’a senfonik eserler sipariş edildi. Eserlerin dünya prömiyeri BSO tarafından 18 Nisan Cumartesi günü CRR Konser Salonu’nda gerçekleştirilecek. Orkestrayı ise, barış ruhuna uygun bir içerikle, Avustralyalı Şef Matthew Coorey idare edecek.
KAPATIRKEN SORULAR
Çanakkale Zaferi, esasen barışçıl bir ulusun kendi topraklarına yapılan işgal teşebbüsünü büyük fedakarlıklarla bertaraf etmesinin öyküsüdür. Böylesi bir bilinçsizlik ve farkında olmama haline mahkum edilmesi; talihsizlik değil midir? 18 Mart’ın 100.yıldönümündeki konser ajandasına bakarak şunları sormak sanırız yanlış olmaz: Çanakkale Kara Zaferi’nin Ağustos’taki 100. yıldönümü; İDSO’nun 4 Ağustos’ta Aya İrini’deki tek konseri ile mi geçilecek? Peki ya itilaf devletlerinin tahliyesinin tamamlandığı 9 Ocak 2016 için şimdiden bir şey planlanmayacak ve benzer şekilde mi yaşanacak?
Bir Gelibolulu olarak, Yardımada’nın Boğaz girişinde, kışın ayazından, yazın kavurucu sıcağından, her an eksik olmayan rüzgârından ötürü birkaç dakika bile durmanın ne denli güç olduğunu anlatmaya çalışsak, kelimeler kifayetsiz kalır! Bu koşulları bilirken; Çanakkale’de 100 yıl önceki şartlarda savaşanların hangi durumlarda ne fedakarlıklar yaptıklarını, yokluk ortamında ne çareler bulabildiklerini düşünmek, elbette gurur veriyor. İçlerinde Arıburnu Muharebesi'nde şehit olan Aziz ve cephede yaralanarak nakledildiği Akbaş Nakliyat Hastanesi’nde şehit olan İsmail dedelerimin de bulunduğu o kayıplarımızın; 25 yaşlarından sonrasını, sırf bizlere özgürlük armağan etmek için heba ettiklerini düşündükçe, tüylerimiz diken diken oluyor. Muharebelerde gazi olan rahmetli Celil dedemizin Çanakkale’den sonra ayağında şarapnel parçası, yalın ayak Gaziantep’in kurtuluş mücadelesine koştuğunu öğrenmek, onlarla birlikte hepimizin atalarının aile arasında bilinip kayıt altına alınmamış yüzlerce kahramanlığından haberdar olmak; 18 Mart’ın yıldönümünde yapılan veya yapılmayan etkinliklerin sebeplerini ve içeriklerini, trajikomik duruma düşürüp, üstüne uzun uzun düşündürüyor. Atalarımızdan özür dilesek, yeridir…
Opus / Sayı 16 / Nisan 2015