EVİN İLYASOĞLU
Allegro
Klasik müziği bir çırpıda yasaklamak yerine, onun morali bozulmuş insanlara nasıl katkı sağlayacağına dönüp baksak ve böyle günlerde klasik müzikle avunmanın yollarını arasak... Unutmayın ki cenazelerimizde çalınan müzik romantik çağın bestecisi Frederic Chopin’e aittir.
Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk iş, hastaneleri ve operaevleriyle konser salonlarını onarmaya koyulmuşlar. Bu, insanların beden sağlığı kadar ruh sağlığının önemi, ruh sağlığının da klasik müzikle, nitelikli müzikle sağlanabileceği inancına dayanır. İlk dünyaya açılan piyanistlerimizden Ferhunde Erkin 1943’te Berlin’de eşi, büyük bestecimiz Ulvi Cemal Erkin’in piyano konçertosunu çalarken binanın tepesinde bombardıman uçaklarının dolaştığını, dışarıdan bomba seslerinin duyulduğunu anlatmıştı. Ne orkestra ne de dinleyiciler istifini bozmuş, konserin sonuna dek salondan ayrılmamışlar. Daha ilginci, bu konser radyodan naklenyayınlanmış ve Ankara’dan da dinlenmiş.
Onca şehit verdiğimiz bugünlerde, doğal ki Türkiye’de kimsenin eğlenecek, müzikle coşacak hali yok. Ancak garip bir ikilem süregelmekte: Klasik müzik konserleri belediyeler tarafından iptal edilirken, eğlence müziği ve hafif müzik konserleri devam etmekte. Geçen cumartesi akşamı Naci Özgüç yönetimindeki Bodrum Oda Orkestrası İdil Biret ilebir Beethoven konseri verecekti. Bodrum Kalesi’nde, Numan Pekdemir koordinatörlüğünde hazırlanan halka açık konsere Güzel Sanatlar Genel müdürlüğü ve Bodrum Belediyesi destek olmuştu. Bu konser iptal edildi. Ama aynı gece Bodrum, nice sahil beldesi gibi neredeyse sabaha dek coşan diskoların müziğiyle çalkalanıyordu.
18 Eylül’de Tim Show Center’da Fazıl Say Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği için bir resital verecekti. Konserin geliriyle Türkan Saylan’ın tohumlarını attığı eğitim desteğinde nice genç kızımıza burs sağlanacaktı. O konser de ertelendi.
Klasik müzik tarihin bütün çağlarında hastaları tedavi edici, insan ruhunu yüceltici özellikleriyle hafif müzikten ayrı niteliklere sahip olmuştur. Uygar toplumlar acılı günlerde onu yasaklamak yerine tam tersine ona sığınmayı yeğ tutmuştur.
Bütün yaz elimden düşürmediğim Sarah Quiley’nin “Orkestra Şefi-Leningrad Senfonisi” başlıklı kitabını okurlarıma salık vermek isterim. 1941’de Naziler Leningrad’ı kuşatır. Üç yıl boyunca 1,5 milyon kişi ya açlıktan ölür, ya top ateşinden. Rus bestecisi Dimitri Şostakoviç kentin savunmasına katılır, yangın gözlemciliği yapar. Bir yandan da Leningrad için bir senfoni bestelemektedir. Kentteki tüm orkestraların üyeleri dağılmış veya ölmüştür. Sadece ikinci sınıf bir radyo orkestrasının birkaç üyesi son nefeslerine kadar konser vermeyi sürdürür. Bu arada Şostakoviç 7. Senfonisi “Leningrad”ı tamamlamıştır ve ilk seslendiriyi bu orkestrayla ve onun sorunlu şefiyle yapacaktır. 9 Ağustos 1942’deki konser yine de başarılıdır ve perişan Leningrad (St. Petersburg) halkına moral veren en önemli etkinlik olarak tarihe geçer.
Tarihe dönüp bakarsak İkinci Dünya Savaşı sırasında büyük piyanist Emil Gilels’in cephelere gidip resitaller verdiğini görürüz; Nazi kamplarındaki klasikmüzikçilerin insanların son nefesinde onlara nasıl moral verdiği anlatılır.
Klasik müziği bir çırpıda yasaklamak yerine, onun morali bozulmuş insanlara nasıl katkı sağlayacağına dönüp baksak ve böyle günlerde klasik müzikle avunmanın yollarını arasak... Unutmayın ki cenazelerimizde çalınan müzik romantik çağın bestecisi Frederic Chopin’e aittir.
***
Sarah Quigley, Orkestra Şefi- Leningrad Senfonisi/ Çev: İlknur Özdemir, Kırmızı Kedi Yayınları, 2015
16.9.2015 Cumhuriyet