EVİN İLYASOĞLU
Londra Kraliyet Filarmoni Şefi DutoIt: Kraliyet Filarmoni Her şeyin başı Bach
D-Marin Turgutreis’te iki gece sahneye çıkacak olan Londra Kraliyet Filarmoni Orkestrası’nın şefi Charles Dutoit ‘Her şey Bach ile başlıyor. Dünya Savaşı sonrası insanların güveni yıkıldı. İçinde yaşadıkları çağdan çok antik çağlara sığınmaya başladılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra müzik daha yeni bir dile sahip oldu. Elektronik müzik girdi dünyaya. Minimalizm ve mistisizm de aldı yürüdü’ diyor.
Kurucu destekçiliğini Doğuş Grubu’nun üstlendiği D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin 11’incisi, bu yıl 15-19 Ağustos tarihleri arasında Muğla Turgutreis’teki D-Marin’de düzenleniyor. Pozitif Live imzalı festivalin programında dün akşamki açılış konseri, Türkiye’ye ilk kez gelen Şef Charles Dutoit yönetiminde, İngiliz Kraliyet Filarmoni Orkestrası ile Rus piyanist Denis Matsuev’i bir araya getirirken, bir diğer dünya yıldızı, keman virtüözü Sarah Chang’in de bu akşam, yine Dutoit ve orkestrası ile alkışlanması bekleniyor.
Dutoit ile konuşmak, büyük bir zevkti. 1936’da Cenevre’de doğmuş, orada ilk eğitimini almış. Dünyanın bütün merkezlerinde orkestralar ve festivaller yönetmiş, çağdaş müziğin büyük destekçisi olmuş ve hep iyi müziğin peşinde koşmuş bir şef. Dünyanın dört bir yanındaki orkestraları, solistleri, bestecileri ve daha da önemlisi, dinleyici kitlesini tanıyor. Onunla, D-Marin Turgut Reis Festivali’nin açılışına bir gün kala, kısacık, ama çok özlü bir konuşma yaptık.
Yaz festivalleri arttı
- Evin İlyasoğlu: Sizi D-Marin Festivali’nde görmek büyük onur. Dünyanın dört bir yanında orkestralar yönetmiş, yılların birikimiyle neredeyse bütün orkestraların kapasitesini, bütün solistlerin karakterini tanımış bir şefsiniz. Yıllar önce Türkiye’de de bir konser yönetmişsiniz.
Charles Dutoit: Evet, çok yıl önce Fransız Ulusal Orkestrasıyla Yapı Kredi Festivali’ne gelmiştim. Birkaç kez de turist olarak geldim Türkiye’ye. Şimdi Londra Kraliyet Filarmoni’yi yöneteceğim için çok mutluyum.
- E.İ.: Bir açık hava konserinin zorluklarını göze aldınız mı? Deniz kenarında, çok nemli bir ortam, çalgıların akort sorunu var, oturma düzeni amfiteatr şeklinde değil, sesin yansıması zorlaşıyor. Ama 6 bin kişi kadar, çok seçkin bir dinleyici kitlesi...
C.D.: Son yıllarda bütün dünyada yaz festivalleri arttı. Daha yeni bir yaz festivalinden, Boston’dan geliyorum. Çok başarılıydı. Teknisyenler artık açık havada güzel akustik elde ediyorlar. Ben yirmi bir yıl Saratoga Festivali’nin direktörüydüm. Soğuk sıcak demeden, açık hava konserleri yaptık. Amerika’daki gibi burada da teknik ekibe güveniyorum. Şimdi provada anlayacağım zaten durumu..
- E.İ.: Bir orkestra şefinin görevi sıradan izleyici için muammadır. Ne yapar, bu sırtı seyirciye dönük adam? Ellerini sallar, tempoyu verir... Orkestra üyeleri çoğunlukla ona bakmazlar bile. Aslında o elindeki sihirli değnekle müziği birleştiren bir sihirbazdır...
Önce denge
C.D.: Yaptığımız işi basite indirgeyerek anlatmak çok zor. Karşınızda yüzden fazla yorumcu var. Diyelim ki hiç bilmedikleri bir eseri yönetiyorum. İki-üç gün sürecek provalarda, önce çalgıların dengesini sağlarım. Üfleme çalgılarla kemanlar aynı tonda çalmalı. Önce denge. Sonra ifade katmaya başlarız. İşte sihirli değnek burada devreye girer: Şefin jestleri, tempoyu verişi, çalgılardan büyük ses elde etmesi, ses kalitesinin üstünlüğü, temizliği, doğru tonlamayı sağlaması.. Konser sırasında ise artık müziğin çıkış noktası şeftir. Oradan orkestraya gider ve dinleyicilere ulaşır. Önemli olan, nitelikli bir yorum elde etmektir. Şefin prova sırasındaki yaklaşımı ve hareketleri konserde meyvelerini verecektir. Sadece bakarak çalanları etkiler. Onlar şefe baksalar da bakmasalar da şefin ne istediğini hissederler. Bu bir algılamadır.
- E.İ.: Ernest Ansermet, Cenevre’deki gençlik yıllarınızda sizin ‘mentor’unuz (akıl hocanız) olmuş.
C.D.: Ansermet, çok önemli bir şefti. Suisse Romande orkestrasını kurmuştu. Ben de o sırada konservatuvarda piyano, vurma sazlar ve şeflik okuyordum. Ansermet hiç ders vermezdi. Evine çağırır, sohbetlerine katardı bizleri. Şeflik deneyimlerin birikmesiyle olgunlaşır, ‘provalara gel ve orada dinleyerek öğren,’ derdi. Ravel, Falla, Bartok onun arkadaşları olmuştu, derin bir kültür sahibiydi. Tarihte çok değerli şefler yetişmiş. Ama örnek aldığım büyük şeflerin başında Karajan’ı saymalıyım.
‘Sandviç’ yapıtlar
- E.İ.: Pek çok yeni akım var, ve siz yepyeni eserler yönetiyorsunuz, genç bestecilere eser ısmarlıyorsunuz. Şu anda müzik nasıl bir anlatım içinde?
C.D.: Dünya Savaşı sonrası insanların güveni yıkıldı. İçinde yaşadıkları çağdan çok antik çağlara sığınmaya başladılar. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra müzik daha yeni bir dile sahip oldu. Elektronik müzik girdi dünyaya. Minimalizm ve mistisizm de aldı, yürüdü.
- E.İ.: Bugün konser salonlarının en büyük sorunu, modern müzik çalınca seyirci kaybetmek. O nedenle modern yapıtlar hep ‘sandviç’ olarak sunuluyor.
C.D.: Amerika’da, Kanada’da, Kuzey Avrupa’da sırf çağdaş müzik konserleri düzenleniyor. Ama daha geniş kitleyi toplamak isteyen merkezler de, gişe geliri de önde tutuluyor; dediğiniz gibi, en azından ‘sandviç’ yapmak zorunda kalıyorlar.
•MUĞLA
Önce Bach sonra Haydn, Mozart...
- E.İ.: Müzik tarihini değiştiren en büyük besteci kimdir desem, tek bir isim verebilirmisiniz?
C.D.: Her şey J. S. Bach ile başlıyor. Sonra Haydn, Mozart, Beethoven gibi, Klasik dönemin bestecilerinin ardından Romantikler geldi. 20.yüzyıl başında büyük bestecileri var: Stravinsky, Debussy, Ravel, Falla gibi... Daha sonra Penderecki, Lutoslawski gibi Polonya bestecileri; Rusya’da Şnitke, Gubaidulina, Denisov gibi Post-Şostakoviç bestecileri. Amerika’da John Adams.. bütün bunlar çok önemli besteciler. Ama Fransa’da Boulez kendi yeniliklerini zorla kabul ettirtmeye kalkınca tepkiler aldı. Sıradan dinleyici ile konser salonlarının arası açıldı.
16.8.2015 Cumhuriyet