Bir Yıldız Olarak, İcracı Sanatçının Doğuşu

ALİ ERGUR

Müzik Kutusu

Günümüzde herhangi bir kaydedilmiş müzik ürününü satın alırken en çok dikkat ettiğimiz husus genellikle kimin yorumu olduğudur. Beste aynı olsa da, kayıt teknolojisi icat edildiğinden bu yana yapılmış plak, kaset, CD’lerin her biri ayrı bir icra deneyimi olarak alımlanır. Bu doğrultuda, müzik piyasasına can veren en temel dinamik de kuşkusuz, farklı sanatçıların birbirinden farklı icraları olmasıdır. Bütün bir kültür endüstrisi, aslında bu farklılıkları yaratma, üretme ve pazarlama üzerine kurulmuştur. Sadece müzik icra pratikleri değil, bütün kültür kurumlarının işleyişi, konser planlaması, icracı imgesinin inşası, turneler ve kayıt süreci, etkileşim içinde bir bütünsel sistem olarak düşünülmelidir. Bu noktada, eserin kurgulayıcısı olan besteci, belki yıldızlar geçidinin şahikasında konumlandırılan en temel figürdür. Metâ olarak müzik ürününün pazarlanmasında, bestecinin belirleyici, handiyse tanrısal rolü tartışılmaz önemdedir. Bununla birlikte, bestecinin bir anlamda ruhani lider olarak kapladığı temel düzlemin hemen üzerinde bir çeşit yıldızlar geçidi görürüz. Her kayıt, aslında bu yorum piyasasının fevkalâde rekabetçi bir izdüşümüdür. Özellikle klasik türünün içinde manevra sahası epeyce dar olduğundan, yorumdaki en küçük nüanslar farklı bir icranın belirteçleri haline gelirler. Bu süreci besleyen ciddi bir müzik eleştirisi kurumunun oynadığı merkezî rolü de göz ardı etmemek gerekir. Elbette müzik eleştirisi sadece eleştirmenlerden ibaret değildir; bir dizi uzmanlaşmış basılı ve elektronik yayınlarda, epeyce yapılandırılmış söylem ve biçimlerde, günceli yakından takip eden, kültür kurumlarıyla doğrudan ya da dolaylı ilişkileri içinde bulunan bir müzik eleştirisi kurumu, icracının pazarlanmasında vazgeçilmez bir rol oynar. Müzik eleştirisinin temel işlevinin, bu bağlamda niteliğin belirlenmesi olduğu ileri sürülebilir. Böylece, beğeninin nesnel-normatif bir çerçevesi çizilmiş olur. Neyin nitelikli neyin niteliksiz olduğuna dair belirlenimler, sıradan dinleyicinin, hatta Adorno’nun iyi dinleyici olarak, uzman ile kültür tüketicisi arasında tasnif ettiği[1] tipteki müzik severin dahi beğeni bağlamını doğrudan inşa etme kudretine sahiptir. Müzik eleştirisi, bu ölçüt belirleyici özelliğiyle, ister istemez kültür endüstrisinin tamamlayıcı bir unsuru olarak çalışacaktır. Bireysel tercihlerin kültür alanında önemi göz ardı edilmemekle birlikte, kaydedilmiş müzik ürününün piyasada satışa arz edilmesi ve tüketicinin tercihini kesinleştirmesi ânında, nitelik normlarının yapılandırılmış çerçevesi, kuşkusuz önemli bir rol oynamaktadır. İşte tam bu noktada yıldız sanatçı kavramını bir kez daha düşünmek gerekiyor. Zira bir çeşit dinsel şahsiyet gibi kitlelerin beğenilerini yönlendiren icracı sanatçı, belki de büyüsü bozulmuş modern dünyamızın gereksindiği yeni cemaat ruhunun ve onun içerdiği büyülü özü, kültür kodları üzerinden yeniden kuran bir uzlaşma unsurudur.

Modern-öncesi çağlarda şamanın, büyücünün, rahibin yaptığı da, bireylerin, kendilerini aşan bir varlığın somut görüntülerini, özel bir bilgi ve beceriyi sergileyerek, ritüeller aracılığıyla ortaya çıkarmaktı. Büyücü, aslında toplu yaşayışın kendisinde saklı olan bir ruh halini açığa çıkarma becerisine sahip olan kişiydi. Muhtemelen kimi sıra dışı yetenek ve özellikleri, hatta patolojileri olan bireyler, toplumsal yaşamın gündelik sıradanlığının altında gizli bir ırmak gibi akan topluluk coşkusunu açığa çıkarabilecek kimi farklılıklarını, yine toplum nezdinde ayrıcalıklı bir konum elde ederek sergilemekteydiler. Her çeşit avcı-toplayıcı ve tarım toplumunda, biçim, araç ve kurumsallaşma dereceleri farklılaşsa da, büyü ve büyücülük pratiği mevcut olmuştur. Büyü yaratma işlevi, toplum dokusu, işbölümü ve üretim karmaşıklaştıkça kurumsallaşarak din olarak tanımladığımız alanı oluşturmuştur. Dini bugün her ne kadar kurumsal ve toplumun ötesinde bir olgu gibi görme eğiliminde olsak da, aslında o, toplumbilimsel bir açıdan bakıldığında, toplumsal ilişkinin özündeki itici güçtür; hatta toplumun kendisine olan inancından başka bir şey değildir. Ancak bu güç, gündelik yaşamın sıradan kabuksuluğunda ilk anda görülmez; onu açığa çıkaracak kimi özel vesileler ve bunları yönetecek özel yetkili bireylerin varlığı bu nedenle kaçınılmazdır. Törenler, ritüeller, sıra dışı toplumsal olaylar, hep toplumun itici gücünün (coşku, büyü, din) görünür hale geldiği anlardırlar. Sürekli değil istisnai olmaları, toplumsallığın kökenindeki büyü boyutunun gizemini oluşturur. O nedenle, bu tür durumlar, hem toplumsal kuralların teyit edildiği hem onların bir süreliğine askıya alındığı taşma anları olarak işlev görürler. Bireyleri bir topluluğa ait olma hissine yaklaştırır ve ondan, örneğin intihar gibi köktenci bir şekilde kopma yönündeki eylemlerden uzak tutarlar.[2] Kurumsallaşmış olsun ya da olmasın bütün dinsel törenler (millî bayramlar, yerel hatta ailesel özelliği olan yıldönümlerinin de dinsel bir boyutu vardır), kurumların ve kurallar dünyasının katı gerçekliğinden sıyrılıp bir çeşit öte-hale geçmek için başvurulan büyü yaratma vesileleridirler. Modern-öncesi toplumlarda büyünün toplumsal rolü ve yeri tereddüde mahal bırakmayacak şekilde belirgindir. Oysa özellikle sanayi toplumunun yükselişiyle birlikte, büyü ‘ilkeller’in varlık alanına, din ise kurumsallaşmış ama bireysel vicdana havale ediliyordu. Oysa modern dünyada dahi, insanın temel inanma gereksinimi ve bunu toplumsal yaşayış içinde hissetme arzusu sürmekteydi. Yeni rasyonel modern dünyanın gereksindiği tipte büyüyü ise artık rahipler değil, bilim adamları ve sanatçılar üretmekteydiler. Burjuva estetiği, insan aklının temel olduğu yeni bir hakikat rejimi inşa ederken, zanaat ve sanat ilk kez birbirinden ayrılıyordu (Eski Yunanlılar, bilim, sanat, zanaat, teknolojinin tamamına sadece tekhne diyorlardı). Yeni evren anlayışında insanın, kusurlu da olsa, akıl becerileri toplumsal eylemin başlıca itici gücüydü. Bu bağlamda sanatçı artık yeni büyücüdür. Müzikte yaratıcı dâhi besteci figürünün ortaya çıkışı, burjuva rasyonelliğinin ve sanayi toplumunun kesin zaferiyle eşzamanlıdır. Johann Sebastien Bach ya da kısmen çağdaşı Buhurizâde Mustafa Itrî, içinde yaşadıkları dünyada asla sıra dışı, bohem, büyük yaratıcı dâhi, bir çeşit insan-üstü varlık gibi kutsanmamışlardır; onlar muhteşem işler yapsalar da tevazunun doğal davranış olduğu bir terbiye içinde sade birer usta idiler. Bireyin tekil gücüne olan inanç arttıkça, bestecinin yanı sıra icracı sanatçı da bir toplumsal figür olarak ortaya çıkmaktaydı. 19.yy. ikinci yarısı, Avrupa’da olduğu kadar makam müziği dünyasında da icracı sanatçının yıldızlaştığı bir dönemdir. Bugün neden bir 17.yy. icracısının adını değil de Tamburi Cemil Bey’in adını bildiğimizi düşünelim; virtüozite ile bireysellik kol kola giden hasletlerdi. Efsanevî orkestra şefleri, piyanistler, kemancılar, ses sanatçıları ve çeşitli çalgı ustaları, bu dönemden itibaren hem adlı adınca kitleler tarafından izlenen, hayran olunan sahne kişileri haline dönüştüler, hem geniş bir müzik piyasasının vazgeçilmez aktörleri haline geldiler. Ama en önemlisi, sanatçı, hele göz önünde olan icracı sanatçı, modern dünyanın gereksindiği büyüyü yaratan kişiydi; toplumsal teveccühün asıl nedeni de buydu. Sanatçı hem yeteneklerinde olduğu kadar yaşam tarzında da sıra dışı olarak bireyin tekilliğini, özneliğini, cemaatten ayrı duruşunu, yaratıcı gücünü temsil etmekte, hem toplumsalın özündeki coşkuyu yeni bir dinsellik olarak ortaya çıkartmayı en çok beceren olmakta, böylece modern büyücü ya da şaman konumuna yerleşmekteydi. Burjuva kentinde katedrallerin yerini bu nedenle, aynı görkemle adalet sarayları ve opera evleri almıştır. Bugün kültür endüstrisinin beğeni şablonları, önemli ölçüde bu seküler dinselliğin gereklerine uygun üretilmektedir. Yıldız sanatçı, bir yandan anıtsal büyüklükte bir kültür ekonomisinin çevrimine katkıda bulunurken, diğer yandan, gerçekliğin parçalı hale geldiği bir dünyada, büyüyü sürekli olarak yeniden üreten başlıca toplumsal önder konuma yerleşmektedir. “Müthiş yorum”, “olağanüstü ses”, “nefes kesici icra” vb. tanımlamalar, sanatçıların kişisel ustalıkları kadar, onların imlediği ve açığa çıkarttığı toplumsal coşkuyla da doğrudan ilgilidir. Ancak, modern-öncesi toplumlarda bütüncül inançlarda aynı ritüeller üzerinden üretilen büyü, parçalanmış modern gerçeklik içinde sürekli yeni biçimlerde yeniden yaratılmak zorundadır. O nedenle, her gün yeni bir büyü unsuru arıyoruz. İcracı sanatçının yorumu, her gün yeniden keşfedilmesi gereken büyünün en mükemmel aracıdır.

13.2.2014


[1] Theodor W. ADORNO (1994). Introduction à la sociologie de la musique, Contrechamps Éditions, Paris, s.11-12.

[2] Émile DURKHEIM (2009). Le Suicide, Éditions Payot & Rivages, Paris, s.450.

 


Yazarın Diğer Yazıları

  • Tizleri Algılamak, Baslara Boğulmak
  • "Yürüradam"ın Esrarengiz Maceraları
  • Arabesk Müziği Nasıl Tartışmalı?
  • Bir Yıldız Olarak, İcracı Sanatçının Doğuşu
  • Küreselleşme ve Müzikteki Beğeni Hiyerarşilerinin Silinişi
  • Yeni Müzik Deneyimleri, Yeni Konser Mekânları
  • İdeolojik Savunu ve Eleştiri Malzemesi Olarak 'Türk Beşleri' Efsanesi
  • Müzik Yaşamının Unutulmuş Aktörleri: Askeri Bandolar